Dünya Gündeminde Siyasi Krizler
Fransa’daki hükümetin çöküşü, Güney Kore’de uygulanan birkaç saatlik sıkıyönetim ve ardından gelen siyasi tartışmalar, dünya gündemini oldukça meşgul etti. Ayrıca, Almanya’daki hükümet krizi de dikkat çekici bir durum olarak öne çıktı. Sputnik’e konuşan uzmanlar, her krizin kendine özgü iç dinamikleri olduğunu belirtmiş olsalar da, bu siyasi krizlerin ortak nedeninin ABD yanlısı politikalardan kaynaklandığını vurguluyorlar.
Londra merkezli Küresel Politika Enstitüsü’nün (Global Policy Institute) kıdemli araştırmacılarından Dr. George Szamuely, Sputnik’e verdiği röportajda Fransa, Güney Kore ve Almanya’daki istikrarsızlığın, ABD’deki gelişmelere bir tepki olarak ortaya çıktığını belirtti. Szamuely, bu konudaki düşüncelerini şu şekilde ifade etti:
- “Washington’da müdahaleci güçler var ve bu güçler, Trump yönetimi de dahil olmak üzere her yerde etkili. Eğer bu müdahaleci güçler galip gelirse, ABD’nin Ukrayna’ya müdahalesi, Biden yönetiminin planladığından çok daha ileri gidebilir.”
Szamuely, Batı’nın Ukrayna’daki vekalet savaşının Avrupa’da giderek daha az tartışıldığını, birçok Avrupa ülkesinin bu durumun ekonomik çıkarlarına zarar verdiğini kabul ettiğini belirtti. Ayrıca, Ukrayna’daki krizin beş yıl daha çözümsüz kalması halinde Avrupa Birliği içinde bir halk hareketine yol açabileceğine dair uyarıda bulundu.
Güney Kore’deki Sıkıyönetim ve Tepkiler
Deneyimli Dış İlişkiler Analisti Gilbert Doctorow, Sputnik’e verdiği mülakatta Szamuely’nin endişelerini yineleyerek, Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘un ‘fevkalade popülaritesinin’ Rusya’ya karşı savaşmak üzere Fransız birlikleri gönderme planları da dahil olmak üzere ABD yanlısı politikalar nedeniyle kötüye gittiğini belirtti. Doctorow, Ukrayna’nın askerileştirilmesine karşı çıkan Marine Le Pen ve partisi Ulusal Birlik’in son dönemlerde Macron hükümetine meydan okuyarak Başbakan Michel Barnier‘in düşmesine neden olduğunu ifade etti.
Güney Kore’deki sıkıyönetim kararına da değinen Doctorow, Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol‘un Biden hükümeti ile uyumlu bir şekilde Kuzey Kore üzerindeki caydırıcılığı artırmak için Washington ile yakın bir ittifak kurduğunu vurguladı. Ayrıca, Rusya ve Kuzey Kore arasındaki karşılıklı savunma anlaşmasının bu durumu tamamen değiştirdiğini belirtti. Doctorow, Yoon’un başarısız sıkıyönetim girişiminin, muhalefetin ülkeyi ‘Washington’daki sömürgeci efendilerinden‘ kurtarma çabasına bir yanıt olduğunu dile getirdi.
Doctorow, Yoon’un görevden alınması durumunda Güney Kore’nin ABD destekli militarizasyondan uzaklaşabileceğini düşündüğünü belirtti. Almanya’daki krizi değerlendirirken, Olaf Scholz‘un ABD ile uyumlu Ukrayna politikası nedeniyle hem Sahra Wagenknecht İttifakı hem de Moskova ile ilişkilerin normalleşmesini savunan Almanya için Alternatif (AfD) tarafından eleştirildiğini vurguladı. Ironik bir şekilde Scholz’un, Yeşiller ve Hıristiyan Demokratlar tarafından da Kiev rejimine Taurus uzun menzilli füzeleri göndermekte tereddüt ettiği için eleştirildiğini kaydetti.
Fransa’daki Kriz ve Macron’un Geleceği
Yaşanan bu krizlerin ABD üzerindeki potansiyel etkisine de değinen Doctorow, “Bu konuda spekülasyon yapmak için henüz çok erken. Önce her ülkedeki mevcut kargaşanın pratik sonuçlarını görmemiz gerekiyor.” dedi. Fransa’daki kriz ile ilgili olarak, Brennus Anticipation Institute’un kurucu ortağı ve direktörü, Fransız tarihçi Profesör Edouard Husson, Macron’un 2027’de görev süresinin sonuna kadar manevra yapmaya çalışmasının muhtemel olduğunu söyledi.
Husson, “Giderek daha fazla Fransız Macron’un istifa etmesini istiyor. Ancak Macron, Anayasa lafzına bağlı kalıyor ve onu istifaya zorlayan bir madde yok. Dolayısıyla kriz devam edecek.” şeklinde konuştu. Ayrıca, oyunun kurallarını değiştirecek birkaç olayın Macron’un karşı karşıya olduğu zorlukları daha da artırabileceğini belirtti. Bu hususlar arasında küresel yatırımcıların potansiyel güven kaybı, ‘Sarı Yelekliler‘ benzeri bir toplumsal hareketin ortaya çıkması, Donald Trump’ın AB ile ilgili yeni politikalarını açıklaması ve Almanya’da yaklaşan erken seçimlerin sonuçları yer almaktadır.
Husson, konuşmasını, “Emmanuel Macron, NATO ile olan uyumunun kendisini yatırımcı güvensizliğinden koruduğuna inandığı için dış politikada bir değişiklik beklenmiyor.” cümlesiyle tamamladı.