15 Ağustos’ta Alaska’da, ABD’nin Anchorage kentinde bir araya gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump’ın samimi karşılama görüntüleri dikkat çekti. Kırmızı halıya alkışlar eşlik ederken, bu hatıra, zirvenin kapsamını ve atmosferini öne çıkaran anlardan biri oldu. Tartışılan konular ise iki liderin görüşmesini takiben kamuoyuna yansıdı; ikili görüşmeler yaklaşık 2 saat 45 dakika sürdü ve yapıcı bir atmosferde geçtiği belirtildi.
Görüşmelerin ardından Kiev yönetiminin tepesindeki Zelenskiy’e destek veren Avrupalı liderler Washington’a akın edenler arasında yer aldı. İngiltere Başbakanı, İtalya Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı, Almanya Başbakanı, AB Komisyonu Başkanı ve NATO Genel Sekreteri, 18 Ağustos’ta Zelenskiy’i ziyaret etmek üzere Amerika’ya uçacaklarını açıkladılar. Trump’ın Avrupalı liderlere “Ateşkes değil, kalıcı barış şart” mesajı vermesi, konferansın getirdiği net bir yönlendirme olarak öne çıktı.
Görüştürme atmosferi ve sonuçları Alaska zirvesiyle ilgili bir tartışma zinciri, Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile yapılan söyleşide sürüyor. Gürdeniz, Avrupa’nın savaş ısrarını ve 8 Ağustos 2025’te ilan edilen “Trump Koridoru”nu merkezine alarak, bölgesel dengelerin nasıl değiştiğini analiz ediyor. Avrupa’nın, endüstri ve enerji üzerinden baskıyı sürdürdüğünü, fakat jeopolitik olarak da dışlanmak istemediğini, bu yüzden krizlere üç temel motivasyonla yaklaştığını belirtiyor: güvenlik toplumu geçişi için bütçelerin artırılması, sömürgeci ideolojinin sürdürülmesi ve ABD’nin yanında konumlanma ihtiyacı.
Bu çerçevede Gürdeniz, Avrupa’nın güvenlik ve savunma harcamalarını artırma yönündeki çabalarını, donanma katılımını artırma çağrıları ve Avrupa’nın savunma inisiyatiflerinin 2030’a kadar bir trilyon avro civarında bir bütçeye ulaşması hedeflerini işaret ediyor. Ancak savaşın sadece para ile yürütülmediğini, aynı zamanda demir ve kanla, yani gerçek insan kayıplarıyla ilerlediğini vurguluyor.
Trump Koridoru ve Kafkas Seddi benzeri stratejiler Gürdeniz’e göre, Trump Koridoru’nun, Türkiye açısından olası bir bal tuzağı olarak değerlendirilebileceğini ifade ediyor. Türkiye üzerinden Ukrayna’ya kadar uzanan bu koridorun, bölgedeki güç dengelerini değiştirebileceğini ve İsrail ile ABD’nin bu koridoru Türkiye aleyhinde kullanabileceğini belirtiyor. Ayrıca Kafkas Seddi benzeri bir konsept olarak görülen bu planın, Rusya’nın güvenlik stratejisini ve Güney Kafkasya’daki geçitleri nasıl etkileyebileceğini de tartışıyor. Gürdeniz, Rusya’nın güvenliğini ve sınırlarını koruma kararlılığını vurgularken, süreci tarihsel perspektiften değerlendiriyor ve 2008 Gürcistan kriziyle paralel bir bağ kuruyor.
Rusya’nın Güney Kafkasya’daki geçitleri, Moskova için hayati öneme sahip. Gürdeniz’e göre, bu geçitler üzerinden kara gücü intikal ettirilebilmesi, Rusya’nın güvenlik stratejisinin temel dinamiklerinden biri. Trudeau, Blair veya başka bir liderin desteklediği tek kutuplu dünya tasavvuruna karşı, Rusya’nın çok uçlu jeopolitik hesapları sürdürdüğü ve bu hesapların Alaska görüşmesiyle doğrudan bağı olduğu belirtiliyor. Bu değerlendirme, Avrupa’nın güvenlik politikaları ile ABD-Avrupa arasındaki gerilimi daha net ortaya koyuyor.
Nükleer denge ve stratejiler Gürdeniz, Alaska toplantısının nükleer gerilimin dengelenmesi açısından olumlu bir gelişme olduğuna dikkat çekiyor. 2022’de başlayan Ukrayna krizinde, ilk kullanan olmayacağını belirten beş nükleer güç bloğunun ortak bildirisi önemliydi; ancak sonraki dönemde yaşanan kışkırtmalarla bu dengenin yeniden test edildiğini söylüyor. Yeni START görüşmeleri ve karşılıklı güven inşası için atılan adımların, dünya barışı açısından kritik olduğuna vurgu yapıyor. Trump’ın iki ileriye dönük tehdit içerikli açıklamaları ve Putin’in Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’ndan gelen yedekler üzerinden yaptığı açıklamalar, bu süreçte dikkatle izlenmesi gereken konular arasında yer alıyor.
Güç dengeleri ve jeopolitik sonuçlar Gürdeniz, Trump Koridoru’nun Türkiye-ABD-İsrail arasındaki stratejik etkileşimi nasıl yönlendirebileceğini sorguluyor. ABD’nin enerji ve finans baskısının, Avrupa’nın güvenlik toplumu hedeflerini nasıl şekillendirdiğini ve bu hedeflerin Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar’daki etkilerini irdeliyor. BRICS’e olan etkisini de vurgulayarak, bu süreçte Türkiye’nin konumunun dikkatli bir dengeyle korunması gerektiğini belirtiyor. Sonuç olarak, Alaska zirvesinin yüzeyde görünen sonuçları kadar, uzun vadeli jeopolitik manevraların da bu süreçte etkin olduğunu ifade ediyor.