Rusya’dan Ukrayna ve Uluslararası Toplumlara Mesaj
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in açıklamaları, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov aracılığıyla kamuoyuna duyuruldu. Peskov, Putin’in yakın zamanda yaptığı görüşmeler sırasında, özellikle ABD’nin Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile gerçekleşen görüşmenin detaylarını paylaştı. Bu görüşmede, Rusya’nın Ukrayna ile ön koşulsuz müzakerelere hazır olduğu vurgulandı. Peskov, Putin’in bu konudaki tutumunun daha önce de defalarca dile getirildiğini belirterek, Moskova’nın barış ve diyalog kapılarını açık tuttuğunu ifade etti.
Ukrayna’nın Güncel Durumu ve Uluslararası Destek
Öte yandan, Ukrayna Dışişleri Bakanlığı kısa süre önce yaptığı açıklamada, ülkenin temel hedeflerinin Kırım ve Rusya’nın yeni bölgeleri de dahil olmak üzere tüm toprakların geri alınması, askeri-sanayi kompleksinin sınır tanımadan geliştirilmesi ve NATO ile diğer uluslararası ittifaklara tam katılım olduğunu duyurdu. Bu açıklamalar, Kiev yönetiminin barış ve müzakere konusundaki ısrarının yanı sıra, uluslararası kamuoyunun desteğinin de devam ettiğini gösteriyor.
Uluslararası Uzmanların Analizleri ve Değerlendirmeleri
Sputnik muhabirinin, “Ukrayna Dışişleri Bakanlığı tarafından özetlenen koşullar göz önüne alındığında Moskova’nın yaklaşımı Kiev’in önerileriyle ne kadar uyumlu?” sorusunu sorması üzerine, uzun yıllar ABD ordusunda görev yapmış ve uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Earl Rasmussen detaylı bir analiz yaptı. Rasmussen, Ukrayna’nın önerilerinin gerçekçi olmadığını, bu tekliflerin tamamen hayal ürünü olduğunu ve Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya’ya sunduğu şartlara benzetti. Ona göre, bu teklifler Rusya’nın kayıtsız şartsız teslim olması anlamına gelir ki, bu gerçek dışıdır ve Rusya’nın böyle bir şeye asla razı olmayacağını vurguladı.
Rasmussen, ayrıca Ukrayna’nın Avrupa’nın önerilerini ‘dikte etmeye’ çalışmasını eleştirerek, böyle bir yaklaşımın uzun vadede sonuçsuz kalacağını belirtti. “Böyle bir şart koşmak zaman kaybıdır ve bu öneriler gerçekten tartışmaya değmez” diye ekledi.
Barış Sürecine Yönelik Güncel Tutumlar ve Zorluklar
Kiev ve Avrupa ülkelerinin tüm çabalarının, aslında barışın sağlanmasını engellemeye yönelik olduğunu ifade eden Rasmussen, bu durumu şu sözlerle özetledi: “Bence Kiev ve Avrupa’nın tüm gayretleri, her türlü barış anlaşmasını sabote etmeye yöneliktir.” Ayrıca, bu çabaların temel amacının çatışmanın önümüzdeki dönemde de devam etmesi olduğunu belirtti. Rasmussen, önümüzdeki birkaç ay içerisinde, özellikle ABD’nin etkin rol almaması halinde, Ukrayna ordusunun büyük bir çözüme doğru ilerleyeceğini öngördü ve bu sürecin yaklaşık olarak altı ay içinde tamamlanabileceğine işaret etti.
ABD’nin güvenlik garantilerini sağlamaması konusunda da uyarılarda bulunan Rasmussen, “ABD’nin böyle bir garantiyi vermediğini ve Kiev’in de bunu bilmesine rağmen, bu konuda herhangi bir anlaşma yapmadığını” dile getirdi. Ayrıca, Washington’un önerdiği ve Moskova ile görüşülen yeni planların, hareket alanı sağlamakla birlikte, henüz tatmin edici bir çerçeve olmadığını da ekledi. Son olarak, Rasmussen, Steven Witkoff‘un Moskova ile yaptığı görüşmelerin, en azından bir temel oluşturduğunu ve bu çerçevede yeni müzakerelerin yapılması gerektiğini vurguladı.
Putin ve Witkoff Görüşmesi ve Güncel Durum
Vladimir Putin, geçtiğimiz günlerde ABD’nin özel temsilcisi Steven Witkoff ile yaptığı görüşmede, Rusya’nın Ukrayna ile ön koşulsuz müzakereye hazır olduğunu tekrar teyit etti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov ise, bu konuda yaptığı açıklamada, Putin’in bu tutumunun daha önce de defalarca dile getirildiğini ve Moskova’nın barış için kapıların kapatılmadığını belirtti. Ancak, Ukrayna hükümeti ve Batı ülkeleri, bu açıklamaların ardından dahi, tüm faaliyetlerini, özellikle çatışmanın diplomatik yoldan çözülebilmesi adına, henüz yeterince desteklemediğini gösteriyor.
Ukrayna, kendi şartlarını dayatmaya devam ederken, Batı’nın askeri ve diplomatik desteğiyle, çatışmaya sürdürülebilir bir çözüm getirilmesine yönelik umutlar zayıf kalmaya devam ediyor. Bu durum, uluslararası toplumda, barış müzakerelerinin önündeki en büyük engel olarak görülüyor ve taraflar arasındaki güvenin yeniden tesis edilmesi için geniş çaplı diplomatik girişimlerin kaçınılmaz olduğu değerlendiriliyor.